“Ne bu acele? Kahvaltı filan yapsaydık bari. Böyle aç gitmene gönlüm razı olmaz.” Hayır… Evet… Burada daha fazla kalmama ne gerek var? Hem işimde bitti. İş ne iş? Ne düşünüyorum ben. Eğer o kalmamı istiyorsa elbette kalacaktım. “Hem sen kendini iyi hissediyor musun? Senin için endişeleniyorum.” Pekte iyi hissetmiyordum aslında. Düşüncelerin fena halde çelişiyordu. Onu daha fazla rahatsız etmek istemiyordum hepsi bu. Hele şu çiçek olayı… Her şeyi bu şekilde düşünmemin nedeni bu muydu? Ona hayranından gelmiş olan şu koca çiçek. Aklımdan onu bir an önce çıkarmalıydım. O çiçek… Kimden? Beni bu şekilde kıskanırken görmesini istemiyordum. Tek anlamıyla korkunç bir duyguydu bu. Onun benim bu ‘çirkin’ tarafımı görmesini istemiyordum.
“Ben…” kısa süreli bir yutkunma ve her şeyi unutma çabasıyla onun yüzüne bakarken gülümsedim. Gerçi ona baktığımda çabalamanın gerekmediğini anladım. Beni o kadar çok düşünüyordu ki… Tabii ki dün gece de onun yakışıklı suratını gördükten sonra aklıma gelen şeylerden biriydi. “Ben iyiyim. Gerçekten çok iyiyim.” Sana sarılmak istiyordum. Dudaklarımı seninkilere kondurarak o sıcak hissi yaşamak istiyordum. Ama hayır yapamazdım. Çünkü kıskançtım, paylaşamazdım, en azından seni Thomas, en azından dün gecen sonra. “Çok aç değilim. Önemli olan bu değil. Ama şimdi gitmeliyim. Sonra nasıl olsa…” Görüşürdük değil mi? Ya beni istemezse yeniden? Çıkış kapısına doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Kapıyı aralayıp çıkarken ona bakıp gülümsedim son bir kez. “Kendine iyi bak!”