Yaoi RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yaoi RPG

Shounen Ai ve Yaoi....
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Tsukimori Keichi




Kadın Mesaj Sayısı : 29
Yaş : 31

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptySalı Ara. 28, 2010 7:39 pm

Sağ elimle deri ceketimin cebini karıştırırken sol kolumdaki saate bakarak meşgulmüşüm izlenimi vermeye çalışıyordum, zira beklemekten ve dolayısıyla bekletilmekten hiç hoşlanmam. Duvarına dayandığım bar her zamankinin aksine o kadar da köhne bir yer değildi. Şimdiye dek gittiğim yerlerdeki indirimlerden ve ısmarlamalardan yararlanamayacak olmak canımı sıktığı gibi karıştırdığım cebimden de bir şey çıkmamasıyla derin bir of çektim. Bu da neydi böyle? Bir tür şaka mı? Sabredemeyip kendimi içeri girmekten alıkoymamın tek nedeni, belki de beklediğim adamın bir türlü gelmemesi ve akabinde benim de haybeye geçen günün sonunda bulaşıkları yıkayacak veya sıkı bir dayağın ardından kıçıma basılan tekmeyle kendimi barın tam önünde, yerde bulacak olmam ihtimaliydi. Başımı kaldırıp çevreme göz gezdirmeden önce kolumdaki tüyümsü yaratığa bir fiske vurdum. Daha fazla beklemeyecektim. Son beş dakika, ardından... Güle güle seksi çocuk ve ilk duygusal olmayan deneyimimden kazanacağım yenler.

Tam bu düşünceler içinde bakınırken, koyu renk saçlara, düzgün giysilere ve delici bakışlara sahip o genci gördüm barın girişinde. Yalnız gibi görünüyordu, ya da o da benim gibi buluşacağı kişiyi dışarıda bekliyordu. Beni kesiyor olması gibi bir şey aklımın ucundan bile geçmiyordu tabii ki, ama yine de bu denli kötü bakmasaydı bu düşünce beni gülümsetebilirdi. Tek kaşımı kaldırıp ne sorunu olduğunu sorarcasına bir bakış atmakla meşgulken omzuma değen elle birden irkilerek arkamı döndüm.

“Burada bakışıyor olman gereken kişi benim ahbap. Artık girsek mi?” İşte beklediğim arkadaş sonunda teşrif etmişti. Esmerimsi, yapılı biriydi. Otuzlu yaşlarında olduğunu tahmin ediyordum, buna rağmen oldukça genç ve yakışıklı görünüyordu. Böyle birinin benimle ne işi olabilirdi ki, yani... Sonuçta bu yüzle kendine tapacak pek çok kız -hatta erkek- bulabilirdi. Ayrıca hatırladığımdan kat be kat daha uzundu -ki boyunun beklenenin üzerinde olması demek, gecenin ilerleyen vakitlerinde benim altta olacağım anlamına gelirdi. Pek dert ettiğimden değil ama kontrol tanımadığınız birinde olacaksa eğer, sizi bekleyen acının derecesini bilmemek sizi derin düşüncelere sevk edebilir. Kendim için şans dileyebileceğim bir tanrının varlığına sevinerek gergince gülümsedim. “Huh. Tabii ki.”

Girişe doğru ilerlerken çoktan unutmuş olduğum gencin onu yeniden hatırlamamı sağlayan bakışları tekrar bana döndü. Ne düşündüğünü bilemiyordum, ama herhangi bir kavga durumunda yanımdaki dev beni pekala koruyabilirdi, bu yüzden yanından geçerken cesurca omzumu omzuna sürttüm. Yanımdaki fark etmiş olacak ki fazla oyalanmamam konusunda bir telkinde bulunarak ilk gördüğü masaya yerleşti. Başımı sallamakla yetinerek ben de karşısına oturdum. Oyalanmamaktan kastının ne olduğunu bilmediğimden bir şey söylemedim, vereceğim cevabı uzun bulup yine oyalandığımı düşünebilirdi belki de.

Oturduktan sonra garsonlardan birinin bizimle ilgilenmesini işaret edip tekrar bana döndü. Konuşmaya başladı, belki de göründüğü kadar sert biri değildi ve ortamı ısıtmaya çalışıyordu. Söylediklerini pek umursamıyordum, daha çok masa örtüsünün köşesinden sarkan, oynadığım iplikteydi dikkatim. Sadece aralarda bir veya iki kelimelik cevaplar vermeyi tercih ediyordum. Gelen garsona ne sipariş ettiğine dikkat etmeden aynısından istediğimi söyledim.

“İşte o şirkette çalışıyorum. Bilirsin, her gün aynı şeyler. Daha çok koruma gibi bir görev, ama verdikleri para sıradan bir korumanın alacağından oldukça fazla. Bu yüzden, olup olmadık saatlerde işe çağrılsam da buna değiyor.” diyerek hafifçe güldü. Ya, evet, bilmem mi. Garson siparişleri bırakır bırakmaz, olmadığım bu sıkılgan ve sessiz kişiliği oynamak yerine biraz daha kendim olabilmek umuduyla içkiyi tek seferde kafama diktim. Ağzım beni yanıltmıyorsa viski ve ne olduğunu bilmediğim bir karışım istemiş olmalıydı, ilk defa bunu denemiştim ve pek de hoşuma gittiğini söyleyemezdim.

“Hmm...” Ben söyleyecek bir şeyler aranırken, bir nevi müşterim sayılan bu adama gelen aramayla rahatladım. Belki de iş yerinden aramışlardı, öyle olması kesinlikle şansıma olurdu. Kendi isteğim dışında birileriyle beraber olma fikrinin beni böylesine gereceğini bilemezdim. Affımı dileyerek telefonunu açtığında, az önce gördüğüm gencin bar taburelerinden birine oturmuş olduğunu fark ettim.


En son Tsukimori Keichi tarafından Çarş. Ara. 29, 2010 8:59 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonardo Hawkins
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Leonardo Hawkins


Erkek Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 40
İş/Hobiler : İşsiz bu adam.
Lakap : Hobo guy.
Nereden : İngiltere

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyÇarş. Ara. 29, 2010 4:13 pm

Yorucu bir günün ardından biraz soluklanmak için dışarı çıktım. Dışarısı dondurucu soğuktu. Gerçi soğuk beni hiçbir zaman etkilemezdi. Ben genelde kar yağarken bile dışarıya üzerimde ince beyaz bir gömlekle çıkardım. Buna beni dışarıdan görenler ne kadar şaşırıpta Ağızları bir karış açık bir şekilde üşüyüp üşümediğimi sorsalar bile ben gene o her zamanki sakinliğimle olumsuz anlamda başımı sallamakla yetinirdim. İşte yine böyle dondurucu bir soğukta üzerimde beyaz bir gömlek dışarıda yürüyordum. Ayrıca hiçbir zaman üzerimden çıkarmadığım kırmızı kıravatım ve gözlerimde gözlüğüm vardı. Yürürken önünden her zaman geçtiğim ama hiçbir zaman önemsemediğim şu bar gözüme çarptı. Barın üzerinde renkli ışıklarla Nighmare yazıyordu. N ve M harfi biraz sönüktü yanlız. Böyle bir ayrıntı birçok insan için önemsiz olabilir ama benim için oldukça önemliydi. Ne de olsa simetri hastalığı vardı bende. Böyle şeylere hiç dayanamazdım. Bu yüzden barın önünden geçip gidecekken barın camekanının ardından onu gördüm. Bu hayatımda gördüğüm en güzel erkeklerden biriydi. Uzun altın sarısı saçları ve açık buz mavisi gözleri vardı. Sanırım ona doğru baktığımı anlamamıştı. Anlamış da olabilirdi gerçi pek emin değildim. Yavaşça kapıyı itip içeri girdim. Bar temizdi ancak kesinlikle simetri hastalığı olan birine göre dizayn edilmemişti. Bu hastalık beni çıldırtıyordu. Öyle ki içimden bütün sandalyeleri ve masaları düzeltmek geldi. Ellerim titremeye ve terlemeye başladım. Böyle bir ortamda ne kadar kalabilirdim ki. Yavaşça içimden gittiğim psikoloğun sözlerini geçirdim.
'Bunu yapabilirim bu hastalığı yenebilirim.'
dedim içimden ve yürümeye koyuldum. Etraftaki uyumsuzluklara dikkat etmemeye çalışıyordum. Yürürken bir kız bana çarptı. Bu beklemediğim bir anda gelen kız yüzünden az da olsa dengem bozuldu. Kız bana yanlışlıkla mı çarpmıştı yoksa bunu kasıtlı olarak mı yapmıştı. Bilmiyordum tek isteğim o barın önünde gördüğüm sarı saçlı güzel adamı bulabilmekti. Kız bana doğru yapmacık olduğunu düşündüğüm bir sırıtışla dans etmeyi teklif etti. Sanırım yapmacık olduğunu düşündüğüm bu sırıtışı o seksi buluyordu. Ben de ona yapmacık bir sırıtış yöndererek reddettim. O da hemen yanımdan gitti tabi reddedilmekten hoşlanmamıştı. Görünüşüne bakılarak pek de reddedilebilecek bir kız olmadığı anlaşılıyordu zaten. Ama ben kızlarla ilgilenmezdim kendine yanlış adam bulmuştu dansa kaldırmak için. Yavaşça barın önene gidip oradaki beyaz sandalyalere oturdum. Bardaki sandalyelerin diğer sandalyelerden farklı renkte olması da beni çıldırtmıyor değildi. Ancak bu son derece rahatsız sandalyelerden birine oturdum işte. Genç yaklaşık on altı yaşlarında bir barmen yanıma geldi ve ne içmek istediğimi sordu. Gözlerinden kendine dertleşmek için birini aradağı belli oluyordu. Ancak ben onla konuşmak istemiyordum. Tek istediğim içkimi alıp şu kapıda gördüğüm oğlanı bulmaktı.
'İki kadeh votka.'
dedim barmen çocuğa kesin ve net ir sesle. Yalvarır gözlerle bana bir daha baktı belli ki dertleşmeye fazlasıyla ihtiyacı vardı. Bense ona sert bakışlarla cevap verdim. O da başını öne eğerek
'Peki efendim.'

dedi bana. Bu acılı sesinden dolayı normal bir insan olsa ona acır hemen bahşiş bırakırdı ancak ben normal bir insan değildim anlaşılan. Bende herhangi bir acıma duygusu yoktu çok soğuktum. Etrafa bakınırken sonunda onu bulmayı başardım. Yanında irice esmer bir adamla oturuyordu. Adam fena sayılmazdı ama ben kesinlikle ondan daha yakışıklıydım. Zaten o da bu damın yanında sıkılmışa benziyordu. Öyle ki içkiyi tek yudumda bitirmişti.
'Vay be.'
dedim içimden.
'Bu içkiyi ne kadar da kolay bir şekilde bitirdi hemen'
Benim gibi içki içmesini seviyor olmalıydı. Ya da yanındaki adam fazlasıyla sıkmıştı onu o da olabilirdi. Gülümsedim. Yanındaki adamın onun gibi güzel birini sıkması benim işime gelirdi. Barmen sert bir şekilde bardağı çarparak masaya koydu. Bu hareketinden hoşlanmamıştım ancak bir şey söylemedim. Barmenle uğraşacak zamanım yoktu benim. Bu sırada yanındaki adam kalkmış elinde telefonla bir yere gidiyordu. İçimden yaşasın diye bağırmak geldi. Sonunda adamdan kurtulmuştu. O da beni fark etmiş olmalıydı çünkü biraz önce bana baktığına yemin edebilirdim. Ben de ona bakarak hafifçe gülümsedim. Yanına gidip gitmemek arasında kalmıştım. Nede olsa yanındaki adam tekrar gelebilirdi. Sonra tereddüt etmekten vazgeçerek yanına doğru gitmek için ayağa kalktım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tsukimori Keichi




Kadın Mesaj Sayısı : 29
Yaş : 31

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyÇarş. Ara. 29, 2010 6:22 pm

“Alo? Ah, evet. Evet. Sana söylediğimi sanıyordum, bu geceyi kendime ayırdım ve kimse keyfimi kaçıramaz. Anladım. Anladım dedim sana.”

Garsonun getireceği ikinci kadehi beklemeden onun henüz dokunmadığı bardağını da az önceki gibi fondip yaptığım sırada, o da konuşma tarzından patronu olmadığını anladığım birileriyle konuşuyordu. Yine de yüz hatları gerilmişti, hala iş yerinden arıyor olmalarıyla ilgili bir umudum vardı, ve hatta belki de bu geceyi yatağa gitmeden bir şekilde atlatacaktık. Konuşmasını sürdürürken, ona daha da yaklaşarak yüz ifadesini inceledim. Kötü bir şeyler mi olmuştu? Evet, kötü bir şeyler olmuştu. Sanırım.

“Kes sesini piç kurusu. Hepsi senin suçun. Oraya gelirsem... Tamam. Tamam. Beş dakikaya oradayım.” Telefonunu aceleyle cebine sokmaya çalışırken az öncekinden daha doğal ve bana uygun görünüyordu. Kesinlikle yanlış zamanda yanlış davranıyordu ama muhtemelen bunu ona söylemek için artık çok geçti. Kendi gibi olan ve kendini başkalarına sevdirmek için bu kadar kasmayan insanları daha çok severim. “Şunu haftaya pazar yapsak? Zaten bugün pek de havanda görünmüyordun. Kendine iyi bak ve haftaya kadar ölmemeye çalış.” Sözlerini çabucak başlayan ve ardından sert ve keskince eserek aynı çabuklukta biten bir rüzgar gibi yüzüme savurmuştu. Çok büyük dertleri ve gerçekten acelesi olan bir rüzgar. Bekleyecek vakti olmadığını anlayabiliyordum, gecenin başından beri sabırsızdı ve şimdi de aynı rutinde gecenin kalanını tamamlayacağı belliydi. Ama yine de, bir veda öpücüğü ya da öyle bir şeyler fena olmazdı. Sonuçta, buraya kadar gelmiştik. Belki pazar günü buradan sonrasını da görecektik. Ama şimdilik, işte, bu kadardı. Bir öpücükten bile yoksun. Düşününce, gerçekten kulağa acıklı geliyordu. Kendimi sınayamayacaktım, para kazanamayacaktım, en kötüsü de bu gece eğlenemeyecektim. Bu arada... Huh, eğlenemeyeceğimi kim söyledi ki?

Koşar adımlarla çıkışa ilerlerken arkamı bile dönmeye gerek duymamış, sadece elimi kaldırarak “İyi geceler aşk domuzcuğum...” diye mırıldanmıştım. O sırada ben söylemeden tuhaf karışımımı yenileyen garsonun önümde belirmesi, daha ilgi çekiciydi benim için. “Aşk domuzcuğu, ha? Umarım yanında yeterince para vardır. Çünkü aşk domuzcuğun gerçekten pahalı bir içki ısmarladı ve şimdi de gidiyor.” İçk... S*ktir! Bu sözlerle çabucak kendime gelmiştim. Aşk domuzcuğunun zihnimde domuz herife dönüşmesi ne kadar da kısa sürmüştü öyle. Buraya bana para kazandırmaya gelmişti ve şimdi de hesabı üstüme yıkarak kaçmıştı. İçimde öfkeyle birlikte yükselen adrenalini atmama kolaylık sağlayacak, ya da zıt etki yaparak beni gevşetecek olan içkime bir bakış attım. Bu saatten sonra yapılabilecek en iyi şey aynı şekilde devam etmekti. Geveze ve bilmediğim bir sebepten benimle yakın arkadaşmışız gibi konuşan garsona sadece onu ciddi anlamda bozacak bir bakış atıp yeni bir tane daha getirmesini söyleyerek üçüncü kadehimi de devirdim. Günüm iyi geçiyor sayılmazdı. Şimdiden sıfır para artı üç kadehle kendimi batırmıştım, gecenin sonunda bu miktarın ne kadar fazla olduğunun bir önemi kalacak mıydı? Hayır, sanmıyordum. Kafam hala yarı yerinde sayılabilecek kadar sağlam olmasına rağmen dengem aşırı derecede zayıflamıştı ve ben de başladığım geceyi bitirmeye karar vermiştim. İçkimdeki sert şeyden miydi bilemiyordum ama her zamankinden daha çabuk kendimi kaybediyor oluşum hoşuma gitmişti.

Sonsuzluk gibi gelen birkaç saniyenin ardından barın içinde kendime birkaç av aramak amacıyla başımı kaldırdım. Ben her ne kadar ilgilenmesem de müzik başlamıştı, dans alanı piliçlerle dolmuştu. Bu gece basit bir kadından zevk alamayacağımı düşünmem ne yazıktı. Başımı az önceki adamın bulunduğu yöne çevirdiğimde hala orada olduğunu gördüm. Bana bakarak gülümsüyordu, anlaşılan gecem düşündüğüm kadar da şanssız sayılmazdı. Buraya gelecek gibi görünüyordu, öyleyse ne bekliyordu ki? Zaten gelmediği takdirde ben onun yanına gidecektim. Nihayet ayağa kalktığında bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Düzgün bir fizik, arkadan da görmeyi umut ettiğim şahane kalçalar, ve ah... İşte yanımdaydı. Ağzını açmasına izin vermeden karşımdaki az önce boşalan sandalyeyi göstererek konuştum.

“Sorma bile.” Soracağından değil, ama fazla vakit kaybetmek istemiyordum. Önümdeki sandalyeye oturduktan sonra yine konuştum. “İsim?” Büyük bir ihtimalle geceyi geçireceğim, olmadı geceyi geçirmeye zorlayacağım -ki gerek kalacak gibi görünmüyordu- adamın ismini bilmemek olmazdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonardo Hawkins
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Leonardo Hawkins


Erkek Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 40
İş/Hobiler : İşsiz bu adam.
Lakap : Hobo guy.
Nereden : İngiltere

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyÇarş. Ara. 29, 2010 10:12 pm

Ayağa kalktım ve onun masasını izlemeye koyuldum. Tek amacım şu yanındaki iriyarı esmer adamın gitmesiydi. Gerekirse o esmer adamla kavga da ederdim ancak buna gerek yoktu. Zaten bir süre telefonla konuştuktan sonra çıkışa yönelmeye başlamıştı bile. İçimden
'Bu saf adam bu kadar güzel bir çocuğu bırakıp da nereye gidiyor.'
diye düşündüm. Eğer ben onun yerinde olsaydım ne kadar acil bir işim çıkarsa çıksın onun kadar güzel birini orada tek başına bırakıp gitmezdim. Çünkü onun kadar güzel sarı saçları ve buz mavisi gözleri olan biri hemen kapılırdı. Hele de içtiği içki miktarına bakılırsa. İnsanın dikkatini çekmemesi imkansızdı. Şimdiden sert bir kokteylden üç kadeh almıştı bile. Hala yerinde durabiliyor olması bile içkiye ne kadar dayanıklı olduğunu gösterirdi ve onu bırakıp giden şu iri kıyımı ne kadar önemsediğini. Onu önemsiyor olmalıydı ki onun gidişinden sonra içmeye başlamıştı. Ama nedense yüzü pek de üzülmüş gibi durmuyordu. Canı sıkılmış olabilirdi ama şimdiden kendisine bu gecelik birini arıyor gibi görünüyordu. Bu gecelik biri mi? Sanırım onun bu gecelik kavalyesi ben olacaktım. Tabi bunu o da isterse. Gidip ona sormazsam bilemezdim değil mi? Etraftakileri ite kaka en sonunda onun yanına varmayı başardım. Bir anda bu bar ne kadar da çok dolmuştu böyle. Üstelik insanlar sarhoş olmaya da başlamıştı ki herkes yere düşmeye kadınlar ise sahneye çıkıp seksice dans etmeye başlamışlardı. Birçok erkek de onların arkasından tabi. Ne var ki kadınlara ne kadar saygı duysam da onlarla beraber olma fikri bana hiçbir zaman cazip gelmemişti. Bu sanırım onlara duyduğum yüksek saygıdan dolayı da olabilirdi. Neyse, genel olarak kadınlardan hoşlanmıyordum işte. Hayatıma birçok kadın girmişti ve hepsinden de hiç tat almamıştım. Olmamıştı bende bir sorun vardı. Psikologum bile buna bir çözüm bulamamıştı beni olduğum halde bırakmıştı.Sonunda ite kaka onun yanına varmıştım işte. Sandalyeye baktım ve tam o malum soruyu soracakken o beni susturdu. Leb demeden leblebi anlamak tam bu an için kullanılacak bir söz olmalıydı. Çünkü o da bana boşalan sandalyeyi göstererek;
'Sorma bile.'
dedi. Yanına geldiğimde ilk söylediği sözün bu olması beni şaşırtmıştı. Bir an duraksadıktan sonra hemen yanına oturdum. Böyle bir fırsatı kaçırmamam gerekirdi. Yanına oturunca yüz ifadesine dikkatle baktım. Kızarmasını ya da utanmasını beklerdim ancak hiç de beklediğim gibi olmamıştı. Aksine oldukça sakin görünüyordu. Bana eve götürüp bu geceyi geçirip eğleneceği biriymişim gibi bakıyordu. Yanına oturduğumda bana kısa ve net bir şekilde
'İsim'
dedi. Anlaşılan aceleci biriydi. Tanışma işini geçip hemen sevişmeye geçmek istiyordu. Bu bana uyardı ama biraz konuşmaktan da bir sorun çıkmazdı.
'Adım Oswald ancak ben Oswald adını hiç sevmem. Bu yüzden sen bana Tex dersen sevinirim ama yine de sen bilirsin.'
dedim. Oswald tanrının kuralları anlamına geliyordu ve çok ciddi bir kelimeydi. Çok resmi bir kelime. Bu gece için böyle Oswald adını kullanmak yersizdi. Tex daha manalı ve söylenmesi daha kolaydı.
'Peki senin adın ne?'
diye sordum. Onun beni aşırı romantik ya da sıkıcı bulmasını istemiyordum. Bu yüzden basit bir başlangıç yapmıştım. Çekici olmaya çalışmak benim gibi biri için bile zordu. Sigara krizim tutmak üzereydi bu yüzden cebimden bir sigara çıkardım ve öbür cebimden çıkardığım çakmakla sigaramı yaktım. Yanımdaki güzelliğe dönerek;
'İster misin? Umarım sigaradan rahatsız olmazsın.'
dedim. Cidden sigara dumanından rahatsız olmayacağını umuyordum çünkü sigara dumanından rahatsız olacak birine benzemiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tsukimori Keichi




Kadın Mesaj Sayısı : 29
Yaş : 31

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyPerş. Ara. 30, 2010 12:40 pm

Aslında konuşmayı severim, kimi zaman, ama asıl ilgi alanım olan dinlemek her zaman için daha da bayıldığım bir şeydir. Tek kelimelik sorumun ardından, bunu beklemediğini belli eden yüz ifadesine bakarak, belki bu gecelik konuşmayı da denemem gerektiğini düşündüm. Evet, tek kelimelik cümleler bana göre iletişim kurmak için iyiydi. Ama ne yazık ki yeni tanıştığınız kişilere bunu anlatamıyordunuz ve mutlaka konuşmamanızın altında başka sebepler arıyorlardı. Düşününce, haklılardı da. Cesaretinizi toplayıp sarışının yanına gidiyorsunuz ve gider gitmez 'İsim?' diye cevap veriyor. Önemsiz biri misiniz? Ona göre hayırsa bile davranışlarına göre evet.

Oturmuş hatalarımı didiklerken başımı çevirdikçe sallanan dünya, konsantrasyonumu oldukça bozuyordu. Bu yüzden sorumun cevabını, başımı ellerime dayayarak dinlemek zorunda kaldım. Sabit durduğunda kesinlikle daha kendimdeydim. Şu adamın amacı neydi ki? Bu garip şeyi içip hala ayakta kalmayı mı planlıyordu? İçkiden hiç etkilenmeyen insanların bunca zamandır palavra olduğunu sanmıştım. Sorumun cevabıyla düşüncelerimden sıyrıldım.

"Adım Oswald ancak ben Oswald adını hiç sevmem. Bu yüzden sen bana Tex dersen sevinirim ama yine de sen bilirsin."

Tex. Güzel isim. Tek heceli, ağızdan tek seferde zahmetsizce çıkıveriyor. İsmini bahşettiği cümleyi de sevmiştim, uzun ama kısa, anlatacağı şeyi anlatmasına yetecek kadar kısa, ama gerekmediği halde uzatılmış. İçinde bir emir var ama oldukça kibar bir şekilde söylenmiş ve ardından da kararın bana bırakıldığı belirtilmiş. Ben olsam yalnızca 'Tex' demekle yetineceğimden, ikimiz arasındaki farklar gözümde dağ gibi büyüyordu. Kişilik hakkında ilk izlenim, hoş.

"Peki senin adın ne?"

Kendi sorusunun cevabını beklemeden sigarasına davranmasından anladığım kadarıyla gerçekten tiryakiydi. İsmimi öğrenmeyi bekleyebilirdi, tabii bu bir sorun olduğundan değil. Ve zaten istediği gibi davranmayacaksa yanımda olmasının ne manası vardı ki? Lüks bir restorantın mum ışığıyla aydınlatılmış masalarında değildik. Her hareketinden önce düşünmek zorunda değildi. Doğaldı, doğaldım. Tamam, sakin. Olaylar hakkında bu kadar düşündüğüme göre içki etkisini göstermeye yeni başlıyordu ama iç dünyamda gevezelik yaparken dışarıyı unutmak istemiyordum. Sigarasını cebinden çıkan çakmakla yakarken sigaranın ağzında hareket etmesine sebep olarak sordu:

"İster misin? Umarım sigaradan rahatsız olmazsın."

Omuz silktim, şimdiye kadar soluduğum sigara dumanı yıllardır içen birinin soluyacağından kat be kat fazlaydı zaten. Ve ardından konuşmayı unuttuğumu fark edip ekledim.

"Kullanmıyorum. Bir şeylere bağımlı olmak... Pek bana göre değil." Aslında tam da bana göreydi, insanlara fazla çabuk bağlanırdım örneğin. Ama bilmesine gerek var mıydı ki? Sanki devam etmemi beklercesine suratıma baktığında ben de cümlelerimi kafamda toparlamaya çalışıyordum. Derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım.

“Keichi. Melezim, ismim bu yüzden Japonca.” Bir şeyler söylemek istemiştim ama anlaşılan konuştukça saçmalıyordum. Tam ağzımı açmış saçmalamalarıma devam edecektim ki çaktırmadan içkimi yenileyen garson yanımızda belirdi. Bardağımı gösterdi, ne kadar hızlı olduğu hakkındaki yorumumu yutarak sadece başımı salladım. Ve sonra Tex’e döndü. Ne isteyeceğini merak ediyordum, hafif bir şeyler söyleyip sarhoş olmamayı tercih edebilirdi. Ki üzerindekiler dikkate alınınca ciddi bir ofis çalışanı olabileceğini tahmin ediyordum ve belki de yarın erkenden işe gidecekti. Takıldığım kişiden önce sarhoş olma fikrinden hoşlanmadığımdan tek seçeneğimin bugün yeni keşfettiğim içeceği ona da önermek olduğunu düşündüm.

Henüz garsona bir şey söylemeden ona döndüm ve kendi bardağımı işaret ettim. “Denemek ister misin?”

Garson yanımızdan uzaklaşırken konuşmaya devam ettim. “Az önce yanımdan ayrılan adamla ilgili bir açıklama yapmama ihtiyaç duymuyorsundur umarım. Ama ben senin olayını merak ediyorum. Yalnızdın? Yalnız mı geldin yoksa bir arkadaşı mı bekliyordun?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonardo Hawkins
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Leonardo Hawkins


Erkek Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 40
İş/Hobiler : İşsiz bu adam.
Lakap : Hobo guy.
Nereden : İngiltere

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyPerş. Ara. 30, 2010 7:33 pm

Sigara dumanını yavaşça içime çektim. Sonra yavaşça dışarı verdim. Bir yandan sigara dumanı izlerken bir yandan da göz ucuyla ona baktım. Sarhoş olmuşa benziyordu. Tabi bu kadar alkol tükettikten sonra sarhoş olması normaldi. Aslında bu zamana kadar yere yığılmamasına bile hayret etmiştim. Anlaşılan o da benim gibi güçlü bir bünyeye sahipti. Ancak benim kadar olamazdı. Gülümsedim. Yüzüme çekici olduğu kadar pis bir sırıtış yerleşti. Sarhoş olduğuna mutlu olmuştum sanki.Sonra o pis sırıtışı hemen yüzümden sildim. Böyle şeyler düşünmemem gerekirdi. Hemen boğazımı temizlemeye çalışır gibi bir ses çıkararak ciddileştim. Ona bakıp onu dinlemeyi sürdürdüm. Hala sigara ile ilgili sorunun cevabını bekliyordum. O ise bana omuz silkerek;
"Kullanmıyorum. Bir şeylere bağımlı olmak... Pek bana göre değil."
dedi. Bu basit bir cümle gibi görünse de benim için çok büyük bir anlamı vardı. Bağımlı olmak ya da bağımlılık ona göre bir şey değildi. Tek gecelik bir ilişki arıyor olmalıydı her halinden öyle anlaşılıyordu. Ancak içimden bir ses benden hoşlandığını söylüyordu. Az da olsa benden hoşlandığını. Hem daha onunla yeni tanışmıştım bağlılıktan konuşmak anlamsızdı. Ben da başımı sallayarak yanıt verdim ona. İnsanlara çabuk bağlanan tiplere benzemiyordu. Sigara içmemden rahatsız olmaması iyiydi. Konuşmaya devam etmesini istiyordum bu yüzden meraklı gözlerle suratına baktım. O da kouşmaya devam etti.
“Keichi. Melezim, ismim bu yüzden Japonca.”
dedi o güzel ses tonuyla. Açıkçası bir Japon adı beklemiyordum bu yüzden şaşırmadım desem yalan olurdu sanırım. Daha çok adının Neil ya da Paula gibi bir ad olmasını bekliordum. Ancak Keichi de çok güzel bir addı. Bu ad ona çok uymuştu. Japon ırkından olması onun gözlerindeki hafif çekikliği ve o pürüssüz teninin sarımsı beyazımsı rengini açıklardı. Zaten sarı saçlarıyla mükemmel bir uyum sağlayan teni vardı. Ve gözleri. Gözlerine çok dikkatli bir şekilde bakıldığında o güzelim gözlerinin maviliğine dalıp gitmemek imkansızdı. Ne var ki ben bunu yapmayacaktın en azından şimdi. Her şeyi ona bırakmıştım onu zorlamak ya da aşırı romantizile sıkmak istemiyordum. Ben da romantik biri değildim zaten romantik olmayı beceremezdim. Tam ağzımı açıp ona iltifat edecekken gene şu geveze garson gelmişti. Sinir bozucu biri olmasına rağmen içkiye ihtiyacım vardı o yüzden bir bakıma gelmesi iyi olmuştu. Keichi garsona bir şeyler söylemeden önce bana döndü ve
“Denemek ister misin?”
dedi.
'Elbette'
diyerek gene o çekici ama bir o kadar da pis bir şeklde gülümsedim.
'Lütfen beyfendinin içtiğinden iki tane daha getirin.'
dedim. Garson uzaklaşırken Keichi bana;
“Az önce yanımdan ayrılan adamla ilgili bir açıklama yapmama ihtiyaç duymuyorsundur umarım. Ama ben senin olayını merak ediyorum. Yalnızdın? Yalnız mı geldin yoksa bir arkadaşı mı bekliyordun?”
diye sordu. Bu soru hoşuma gitmişti. Beni önemsiyor olduğunun göstergesiydi bu. Gülümsedim ve kolumu yavaşça onun omzuna doladım. Bunu olabildiğince yavaşça ve dikkatlice yapmıştım. Giden adamla ilgili soru sormak istemiyordum o adamı önemsemiyordum bile. Sakin bir şekilde;
'Hayır kimseyi beklemiyordum. Genelde barlara gitmeyi sevmem ve yanlız takılırım. Senin gibi birini arıyordum sadece. Senin gibi güzel ve benimle takılmak isteyecek birini.' dedim. Omzundan tutup onu kendime doğru çektim ve elimi yavaşça aşağı dğru kaydırdım. Beline geldiğinde durdum ve ona baktım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tsukimori Keichi




Kadın Mesaj Sayısı : 29
Yaş : 31

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyPaz Ocak 02, 2011 4:40 pm

Out: Gomenne, yılbaşı falan, evde değildim. Yazmaya yeni vakit buluyorum :/

Dudakları yüzünün iki yanında yukarı kıvrılırken kolunu boynuma doladı. Parfümünün kokusu ciğerlerime doluyor; bense sadece ifadesiz, belki de biraz şaşkın bir suratla ağır ağır nefes alarak ona bakıyordum. Hareketi beklenmedik gelmişti. Yakınlaşmamızın daha yavaş olacağını, onun ağırbaşlı biri olduğunu düşünmüştüm. Hem, ne gibi bir cümle bu hareketi yapmasını gerektirirdi ki? Seni bekliyordum mu? Yoksa o adam eski sevgilimdi ama artık sen olabilirsin mi? Seni takip ediyordum ve o adamı arayan bendim mi? Paranoyakça düşünceler, saçma kurgular ve alakasız bir sürü düşünce zihnimde kol geziyordu. Kendi düşüncelerimin içinden onun cevabını net olarak algılayabilmek, zihnime şimdiye dek hiç yapmadığı bir egzersiz gibi gelmişti. İçkimin içinde ne olduğunu iyiden iyiye merak eder olmuştum, viskiye bir şey karıştırılır mıydı ki zaten hiç?

"Hayır kimseyi beklemiyordum. Genelde barlara gitmeyi sevmem ve yalnız takılırım. Senin gibi birini arıyordum sadece. Senin gibi güzel ve benimle takılmak isteyecek birini."

Kelimeleri içime su serpse de bu yakın temas sayesinde aslında vücut ısım yavaş yavaş artıyordu. Tahmin ettiğim gibi, uzun süredir ilişkiye falan girmemiş olmak normale göre çok daha çabuk tahrik olmama sebep oluyordu. Beni kendine çekmesiyle nefesini yüzümde hissetmeye başladım. Üzerimde gezdirdiği eli inecekken belimde durdu ve baştan çıkartan bir gülümsemeyle yüzüme odaklandı. Nefes alışverişlerim iyice hızlanmıştı, gülümsemesine aynı şekilde karşılık vererek elimi şakaklarıyla çenesinin arasında gezdirdim. Gözlerimi dudaklarından ayırmayıp ona daha da yaklaştım.

“O halde, bulduğun kişi ben olduğum için şanslı sayılırım.” Bakışlarımı gözlerine çevirdim ve bel hizamdaki elini ima ederek devam ettim. “Bence burası fazla ileri gitmeye uygun bir yer değil.” Sesim sanki rahat durmamızı değil de, son derece müstehcen ve edepsiz bir şeyleri söylüyormuş gibi çıkıyordu. Ardından kelimelerimin aksine elimi çenesine koyarak dilimi dudaklarında gezdirdim. Hoşuna gidip gitmediğini bilmiyordum, kafam bir milyonken neyi nasıl yaptığımın farkında bile değildim zaten. Dilimi kullanmayı seviyordum ve bundan önce pek çok kişi de bundan memnuniyet duymuştu. Bu benim için konuşmak gibiydi, yürümek gibi. Ama beynime erişimimi pek çok konuda kısıtlayan alkol dokunuşlarımın da farklı olmasını sağlayacak mıydı? Sanmıyordum. Ve umursamıyordum. Gözlerimi kapattım ve onunla ilk öpücüğümüzü paylaşmanın tadını çıkardım. Kendimi hafifçe geri çekerek hızlıca nefes alıp verdim ve sandalyemden inip üzerine gittim. Masayı iterek düşürmek üzere olduğumun farkına üzerimdeki elini masayı tutmak için benden çektiğinde varmıştım. Aldırmadan yeniden yüzümü yüzüne gömdüm. Çevremizde bundan hoşlanmayacak insanlar olabilirdi, ama bu benim sorunum değildi. Sıcak dudaklarını hissettikçe daha fazla hissetmek, saçlarına dokundukça daha fazla dokunmak istiyordum. Ve ben sarhoştum, yapacağım her şeyin üzerini bu mazeretle perdeleyebilirdim. Zaten bunu istediğini bana o söylememiş miydi? O an için takılmaktan anladığım buydu. Gerçi belki de takılmak kelimesi ağzından çıkmamıştı bile ama asıl nokta da buydu ya, sarhoş olduğum sürece onu istediğim gibi anlamakta serbesttim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonardo Hawkins
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Leonardo Hawkins


Erkek Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 40
İş/Hobiler : İşsiz bu adam.
Lakap : Hobo guy.
Nereden : İngiltere

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyPtsi Ocak 03, 2011 4:33 pm

Kollarımı omzuna attığımda önce ifadesiz bir şekilde baktı bana. Şaşırmıştı şaşırdığı her halinden belli oluyordu. Bu kadar şaşırmasını beklemiyordum açıkçası. Belki de daha yavaş bir şekilde gitmem gerekirdi. Onu çok mu sıkboğaz etmiştim. Yoksa seks manyağı biri izlenimini mi vermiştim ona. Bunu tam olarak bilmiyordum insan ilişkilerinde bir türlü iyi olamamıştım. İnsanları anlaması çok zor olduğu gibi yanımda oturan bu güzel adamı anlaması neredeyse imkansızdı benim için. Ellerimi onun beline indirip onu kendime çektiğimde o ince bedenini kendi bedenime doğru çektim. Bedeninin ısısı gittikçe artıyordu benim kollarımda. Nefes alış verişini hissedebiliyordum. Hızlıca nefes alıp veriyordu. Ben ise yavaş ama kesik kesik nefes alıyordum. Heyecanlıydım onun bana bu kadar yakın olması beni heyecanlandırmıştı. Ne zamandır böyle duygular hissetmiyordum ama bu içimdeki tatlı heyecan duygusu hoşuma gitmişti. Uzun zamandır aradığım bu duyguyu özlemiştim.Benim gülümsememe sıcacık sevimli bir gülümsemeyle karşılık verdi. Ardından Ilık bir el yüzüme dokundu ve yavaşça önce şakaklarıma sonra çeneme dokundu. Onun elinin yumuşaklığını hissettim. Uzun zaman önce aşkı ve zevki hissetmemiştim. Kalbim buz tutmuştu adeta ancak bu gün kalbimin buzları eriyordu galiba. Güzel gözleriyle dudaklarıma baktı ve güzl bir melodiyi andıran o incecik yumuşak sesiyle;
“O halde, bulduğun kişi ben olduğum için şanslı sayılırım.”
dedi. Bu söylenebilecek en güzel sözdü benim için. Bu sözüyle beni şu anki olduğumdan bile daha mutlu hissettirmişti.Gözlerine baktım ve gülümsedim. Bir yandan da onu dinliyordum.
“Bence burası fazla ileri gitmeye uygun bir yer değil.”
dedi. Bu cümleden ne ima etmek istediğini anlamamıştım. Durmamı istiyor değildi sanırım peki ama ne. Yoksa onu evime mi götürmemi istiyordu. Bu olabilirdi ne de olsa evim çok uzakta sayılmazdı. Çünkü seksi ve cezbedici bu ses tonuyla onu yatağa atmamı istiyor gibiydi. Ben de ona ona anlamlı ve edepsiz bir bakış fırlattım. Gülümsedim gene bir pislik gibi. Bu durumdan zevk alıyordum hem de fazlasıyla. Elini çeneme koydu ve bana yavaşça yaklaştı. Dilini dudaklarımda hissettim. Bu ıslak dokunuşla vücut ısım artmaya başladı. Kalbim durmuştu atmıyordu sanki. Davranışları ne kadar da dengesiz diye geçirdim içimden. Alkolün etkisiyle olmuş olmalıydı davranışındaki bu dengesizlikler. Ancak davranışları hoşuma gidiyordu her hareketiyle beni büyülüyordu. Gözlerini kapadı ve beni öptü. Ben de ihtaraslı bir öpücükle karşılık verdim ona. Dudaklarımız birbiri üzerinde kaydı ve dilimizi sürtük birbirine. Sandalyesinden ayağı kalktı ve bana doğru yanaştı. Bunu o kadar sert bir şekilde yapmıştı ki az kalsın masayı düşürüyordu. Elimi hafifçe ondan çekip düşmemesi için masayı tuttum. Ancak o masanın düşmesine aldırmadan o güzel yüzünü benim yüzüme doğru yaklaştırdı. Büyük ellerimle yanaklarından tutarak yüzünü kavradım. Aldığı alkol yüzünden yüzü hafifçe kızarmış gibiydi. Yüzünün bu hali hoşuma gitti. Ellerimle yanaklarından tutarak onun dudaklarını dudaklarımla birleştirdim. Yüzünü tuttum sanki onu sahiplenir gibi. Ama yumuşak bir şekilde tutuyordum yüzünü. Büyük bir aşk ve şehvetle öptüm onu dudaklarından bir kez daha. Öpüşmemiz bittiğinde ona sarıldım ve yumuşak ve baştan çıkartıcı bir sesle
'İyi ki seni bu barda görmüşüm. Çok güzelsin s...'dedim ve durdum. Cümlenin sonunu getirsem vereceği tepkiden dolayı yutkundum. Ne var ki tükürük boğazımda kalmıştı adeta. En sonunda tükürüğü yuttuğum da kendimden güç alarak boğuk belli belirsiz bir sesle
'Seni sevdim.'
diyebildim. Parmaklarımı saçlarının arasında gezindirdim. Saçları yumuşacıktı. Bir daha yüzünü tutum onu kendime çekerek onu bir kez daha öptüm.
out: önemli değil ya ben de dün yazamamştım zaten Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tsukimori Keichi




Kadın Mesaj Sayısı : 29
Yaş : 31

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptySalı Ocak 04, 2011 7:12 pm

    Elleri iki yandan kavramışken yüzümü bir kuşu hapseden kafes gibi, ben onun evcil kuşu olmaya çoktan razı etmiştim zaten kendimi. Dokunuşlarındaki nezaket, her saniyede onun hakkında düşündüklerimi değiştirir gibiydi. Kimdi şimdi o? Soğukkanlı, konuşmayı seven biri mi? Cezbedici, çapkın bir adam mı? Dudaklarından dudaklarıma akan duygulara karışmış bir aşk varmış gibi gelmişti sanki bir an için, yoksa alkol müydü böyle algılatan bunu bana? Birdenbire neden böyle hoş geldiğini merak ettim gözüme. Damarlarımda serbestçe gezinip zihnimi içten içe yağmalayan içkim, gerçek sebep olmaktan fersah fersah uzak gibi görünüyordu. En azından ben öyle olmasını diliyordum, dudaklarını dudaklarımdan çekerken aynı şefkat ve yumuşaklıkla. Doğru olmasını diliyordum içimde önce küçük bir kıvılcımken, sonra dev gibi bir yangına dönüşen şüphemin. Birbirimiz için önemliymişiz gibi gelmişti bir an için. Neden öyle olmasındı ki?

    “İyi ki seni bu barda görmüşüm. Çok güzelsin, s...” Kolları, beni çevreleyen kulelerdi sanki, içinde hapsolmayı... Ah, ne? Düşüncelerimi perçinlememeliydi böylesine, sert olmalıydı, her zaman bana ait olmadığının bilincinde kalmalıydım. S... Peki ya devamı? Seni seviyorum diyebilirdi pek tabii ki, ama aklımın ucundan bile geçmezdi bu ihtimal. Niye desindi ki, neden inanmamı beklesin? Oysaki bana sarılması ömür boyu sürsün istemiştim, bastıramıyordum nedense bu sefer duygularımı, içinden taşan bir sel varmış gibiydi. Kollarımı daha da sıkı sardım ona, vücudumu onunkine bastırdım. Duraksamamalıydı. Beni sevdiğini söylemeliydi, beni sevmeliydi.

    “Seni sevdim.” Sevdim? Aslında bu kadarı bile yeterliydi ağır ağır kendinden geçen benliğim için. Ama sesi zayıftı, söylemek istemez gibiydi sanki. Sanki aşkını itiraf ediyor gibiydi ama bu o demek değildi ki. Seni sevdim... Sadece öylesine söylemişti ama işte, yine başlıyorduk. Beni sevmiyordu ki, sevmemişti de. Sevemezdi zaten eğer içinde bulunduğumuz şartları göz önünde bulundurursa. Benden hoşlanmak şöyle dursun beni tanımıyordu bile, birkaç dakika önce konuşmuştuk ilk kez, üstelik sarhoştum da. Tam ona fısıldayacakken gerçeği, zihnine girecekken en keskin yanımla, yalan söylemek gibi bir zorunluluğu olmadığını söyleyecekken ona, dudaklarımız yeniden buluştu aniden. Dudaklarımı araladım, dilinin dişlerime ve dilime dokunmasına izin verdim; ona karşı koyacak değildim sırf bu sebepten. Ama birbirine yapışmış bedenlerimizi sökmeden bıraktım dudaklarını. Atlayamazdık bu küçük ayrıntıyı.

    “Sen...” Kendimi çeker çekmez söyleyeceğim şeyi beklemeden boynuma yöneldi dudakları. Bıraktığı ıslak izler o gittikten sonra bile kalacaktı belli ki. Gözlerimi kapatarak başımı geriye attım, ondan başka bir şey hissetmiyor, başka bir şey duymuyordum. Cümlemi bile toparlayamıyordum, öpücükleriyle bedenimde daha da aşağı yayılan şehvet bunu yapmama izin vermiyordu. “Yani, şey... Ben...” Sesim normal değildi, bunu şimdi söyleyemezdim. Keyfimizi bozamazdım da zaten, neden bu anın tadını çıkarmıyordum ki? İçimde iki taraf çatışıyordu; biri onun aşkını istiyordu, diğeriyse dokunuşlarını. "Ben... Ben de..." demekte bulmuştum çareyi, ama belki de biraz geç kalmıştım.

    Masaya çarpan bardaklar ve tepsinin sesiyle irkildim. Gözlerimi açıp masaya dönerken hızlıca, garsonun tuhaf bakışlarıyla karşılaştım. Ona bakamıyordum tam olarak, nefes nefese kalmış bir şekilde gözlerimi kısabiliyordum yalnızca. Dudakları hareket ediyordu bir ninni söylercesine, yavaşça. Nedense beynim bomboş olmuştu, ona baktıkça kendimi daha boş hissetmeye başlamıştım. İçkim hakkında bir şeyler söylüyormuş gibi gelmişti, yoksa biliyor muydu içindekinin müşterilere verilmeyecek kadar ağır ve tehlikeli bir şey olduğunu? Sanki içinde burada olmamamız gerektiğiyle ilgili birkaç şey de seçebilmiştim ama anlayamıyordum, kelimelerin zihnimin oyunları olmasından korkuyordum. Tex'e çevirdim başımı, durmasından öylesine hoşnutsuzdum ki dudaklarımı boynuna dokundurmaktan kendimi alamamıştım. O'ysa garsonu dinlemek daha önemliymiş gibi davranıyordu. Kaşlarımı çattım.


    Out: Çıkalım mı şurdan artık Very Happy Garsonu falan sen yönlendir =P
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonardo Hawkins
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Leonardo Hawkins


Erkek Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 40
İş/Hobiler : İşsiz bu adam.
Lakap : Hobo guy.
Nereden : İngiltere

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyÇarş. Ocak 05, 2011 5:57 pm

Seni sevdim demiştim de neden seni seviyorum diyememiştim ki ona. Birine bağlanmaktan dolayı yaşadığım korku muydu bunun sebebi. Yoksa en son birine bağlandığımda aldığım neticeden dolayı mı böyle davranıyordum. Bilmiyordum ama bu iki kelime ağzımdan çıkmamıştı onun yerine kısık sesle söylediğim seni sevdim kelimelerinden başka bir şey çıkmamıştı ağzımdan. Onu öptüğümde eskisi gibi şehvetle karşılık vermiyordu artık bana. Bana kırılmış olduğu her halinden belliydi. Demek ki benim de onu sevmemi istiyordu. Bu güzeldi demek beni az da olsa önemsemişti. Belki de ilişkimiz bir geceden daha uzun sürecekti bunu kim bilebilirdi. Bu gerçeği bilmem bile beni mutlu etmişti. Öperken kendini çekti ve
'Sen...' ile başladığı cümlesini bitmeden onu kendime doğru bir daha çektim. Onu istiyordum benden ayrılmasını istemiyordum. Bu yüzden onu kendime çekip boynunu öptüm. Onu güçlü bir şekilde sarılmıştım. Ona bu şekilde sarılmamın tek nedeni onu kaybetmekten duyduğum korkuydu. Ne oluyordu bana? Gene mi aşık oluyordum yoksa. Bilemiyordum ama zamanla bu soruları açılığa kavuşturacağından emindim.
'Yani, şey...Ben'
dedi. Sesi çatallı geliyordu. Söylemek istemeyeceği bir şey söyleyecekmiş gibi çıkıyordu. Bu cümleyi söylesem mi söylemesem mi diye kendiyle çatışıyordu. Peki neydi söylemekten çekindiği bu şey. Belki de hayatta ilk kez kendimden şüphe ettim. Ona sevebileceği bir tip değildim belki ben. Onu tutuğum ellerimi hafiflettim. Tam o sırada incecik pek de emin gelmeyen bir sesle
'Ben.. Ben de ' dedi bana. Bunun anlamı neydi ki? O da beni sevmiş miydi yani. Hafifçe gülümsedim ona. Rahatlamıştım beni bırakmayacaktı en azından şimdilik. Onun yüzüne doğru bakarken bardakların masaya çarpmasıyla birlikte dikkatim dağıldı. Garson elindeki bardakları yere çarparak homurdanıyordu. İnsanların bizden şikayetçi olduklarını söylüyordu sanırım. Homurdanmalarını dinlemek istemiyordum ayrıca bardakları çarparak bizi bölmesinden hiç de hoşnut olmamıştım. Sinirlice yüzüne baktım garsonun. Ancak o şikayet etmeye devam ediyordu. İçkilerimiz hakkında da bir şeyler söylüyordu sanırım pahalı olduklarından bahsediyordu. Çenesini kapaması için eline yüklü bir miktarda para verdim. Ancak ne kadar olduğunun farkında bile olmayacak kadar aşktım. Normalde paramın hesabını çok iyi bilir ve parayı çok dikkatli kullanırdım ancak bu gün para umurumda bile değildi. Bu dünyada paradan daha değerli şeyler vardı. Yüklü bir miktarda parayı ona uzatmam çok etkili olmuştu ki garsonun birden o sinirli yüz ifadesi değişmiş yerine sırıtan mutlu bir adam gelmişti. Nazikçe eğilip;
'Teşekkür ederim efendim.'
diyerek toz olup gitti yanımızdan. Parayla değişen insanlardan nefret ederdim. Bu yüzden zengin olduğumu insanlardan saklar ve parayla gösteriş yapmaktan çekinirdim. Ne var ki bu garsonun toz olması için zorunluluktan parayı vermiştim ve pişman da değildim açıkçası. Bu sayede Keichi ile tekrar baş başa kalabilmiştik. İçeceklerin boşa gitmesinden hoşlanmadığım için garsonun getirdiği içkilerinden benim olanı hemen ağzıma diktim. Ağır bir içkiydi ama tadı güzeldi. Sonra da Keichi'nin elini tutarak
'Hadi buradan gidelim.' dedim nazik bir ses tonuyla.
'Eğer istersen benimle gelebilirsin. Ancak eğer istemezsen evine gitmekte özgürsün. Seni evine bırakabilirim ama benimle gelmeni çok isterim.'
dedim.Son cümleyi söylediğimde sesimi son derece çekici bir şekilde çıkarmayı becermiştim.
Sanki onu davet ediyordu bu sesim ama kesinlikle bir zorlama yoktu. Ayağı kalktım ve elinden tutarak onu da kendime doğru çektim.
'Ne diyorsun benimle gelir misin?' dedim. Merakla vereceği cevabı beklemeye koyuldum. Umarım çok aceleci davranmıyorumdur diye geçirdim içimden.

Out:Bizim sınav haftası başlıcak yaw yani ben bazı günler yazamıyabilrim kusuruma bakmazsın artık Benim eve gidelim ancak yürüyerek gitcez ama ne de olsa evim yakın Vıyyy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tsukimori Keichi




Kadın Mesaj Sayısı : 29
Yaş : 31

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Geri: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyPerş. Ocak 06, 2011 9:31 pm

    Out: Sorun değil ben de çok sık yazamıyorum ki zaten =P

    Garsonun homurtularını kesmek için ona uzattığı desteyi gördüğümde yutkundum. Parayı böylesine har vurup harman savuracak birine benzemiyordu fikrimce, hem saymamıştı bile ne kadar olduğunu. Ben olsam ben de belki saymayabilirdim, gerçi ben garsona bu kadar açık bir şekilde rüşvet vermezdim. Ben yanımda o kadar parayı taşımazdım bile. Fazla paranın benim genellikle bulunduğum ortamlarda insanın başına ne denli bela açabileceğini bildiğimden, yoksa umurumda bile olmazdı aslında. Hah, ayrıca onun burada olması iyi olmuştu, çünkü o olmasaydı muhtemelen gecem iyi bitmeyecekti. Bu kadar olmasa bile ödemem gereken yüklü bir miktar olacağı kesindi. Acaba içkiler yasalara aykırıydı da bu yüzden ceza mı ödüyordu? Gerçekten saçmalıyordum ve düşünceler zihnimden su gibi akıp gidiyordu. Garsonun değişen surat ifadesiyse sinir bozucuydu, bu kadar çabuk mu memnun oluyordu yani? “Piç.” diye mırıldandım, duymayacağını umarak. Tex de aynı derecede sinir olmuş gibi görünüyordu ki bu haliyle normalde olduğundan bile daha hoştu. Onu böyle görünce yatakta da bu kadar agresif olup olmadığını merak ettim. Bir sadist miydi yoksa mazoşist mi? Ve ardından önce bunu düşündüğüm için kendime tekrar tekrar kızarak aklımı dağıtmak için başımı salladım, ama sonra düşüncelerimin pek de saçma olmadığını fark ettim. Sonuçta yapacağımız şey belliydi ve ikimiz de bunun farkındaydık. Garson bir şeyler daha söyleyip yanımızdan ayrılırken nihayet bizi yeniden baş başa bıraktığına sevinerek tekrar ona döndüm. Az önce içmeyi denediğim tuhaf yaratığı benim gibi tek seferde içerek beni hayret içinde bıraktığını gördüm, buna aşırı derecede şaşırmıştım. Ne de olsa pek tercih etmeyeceğim bir içkiydi ve yalnızken bira falan gibi olabildiğince basit şeyler içsem de arkadaşlarlayken yeterince şey denemiştim. Bana fazlasıyla ağır ve tatsız geldiği halde o içerken yüzünü bile buruşturmamıştı. Anladığım kadarıyla gerçekten içkiye alışıktı ve bu da sarhoş olması konusundaki ümitlerimi yitirmeme sebep olmuştu.

    Ben onu izlerken bana dönerek elimi tuttu ve, “Hadi buradan gidelim.” dedi kibarca. Sesini daha fazla duyabilmek için ölüyordum, onu yatakta da duymak istiyordum ve aynı zamanda bu kadar sabırsız olduğum için kendime kızıyordum. “Eğer istersen benimle gelebilirsin. Ancak eğer istemezsen evine gitmekte özgürsün. Seni evine bırakabilirim ama benimle gelmeni çok isterim.” Sesi sarf ettiği son kelimelerle birlikte daha da tahrik ediciydi ve neyi ima ettiğini merak ediyordum. Altında farklı anlamlar olduğundan kesinlikle emindim, ya da değildim. Başım dönüyordu, çok fazla. Sanki saniyede ancak bir kare çekebilecek kadar kalitesiz bir kameradan izliyordum dünyayı, aralarda kesik siyahlıklar vardı ve ona tutunmadan ayakta durmak oldukça zordu. Onu öpmek için yanıp tutuşuyordum, az önce belimde hissettiğim elini daha fazla hissetmek istiyordum. Gerçi o bu kadar kibarken, böyle düşünmek biraz yanlış gelmeye başlamıştı.

    Düşüncelerimi okumuş gibi ayağa kalkarak beni kendine doğru çekti. Konuşmaya devam ediyordu, sanki sürekli aynı şeyleri tekrarlıyormuş gibi geliyordu bana. “Ne diyorsun benimle gelir misin?” Ellerimi kollarının altından geçirdim ve onu sımsıkı sardım. “Hah, şaka mı yapıyorsun? Saçmalama. Yani, evime gitmem konusunda. Tabii ki seninle geliyorum.” diyerek dudaklarına kısacık bir öpücük kondurdum ve onu bıraktım. İstemsizce arkamı dönüp deri ceketimi attığım sandalyeden alırken durdum. Bunu buraya ne zaman koymuştum ben? Hatırlayamıyordum. Uzun zamandan beri ilk defa ciddi anlamda sarhoş oluyordum, ama en azından halimden kusma isteğim olmadığı için şimdilik memnundum. Ceketimi giyerek tekrar arkamı döndüm. Gülümseyerek bana bakan Tex’e kızgın bir bakış attım ve dudaklarımı büktüm, bu hareketim için muhtemelen ayıldığımda kendimden nefret edecektim ama kendimi durduramıyordum. Sarhoşken bu kadar gerizekalı olduğuma inanamıyordum. Büyük bir kahkaha atarak Tex’le birlikte çıkışa yöneldim. Sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi davranıyordum, ama ayıkken de mizacım böyleydi. Geçmiş zamanda birinin bana bir ilişkinin –aslında bahsettiği şey dostluktu ama her neyse- uzunluğuyla değil, derinliğiyle ölçüldüğünü söylediğini hatırladım. Ama kim olduğunu ya da neden söylediğini hatırlayamıyordum, çok da sorun değildi gerçi.

    Masaları, gürültülü müziği, insanları, garsonları ve tabii sandalyeleri arkamızda bırakıp çıkışa ilerlerken Tex’in elini tutuyordum. Bir süre sonra bu geceyi seme olarak geçirmeyeceğimi hatırlayıp sandalyelerin arasından yürürken önüme geçmesine izin verdim. Böylece arkasını da daha rahat izleyebilirdim ---ah hayır, böylelikle de ona bunu kabul ettiğimi gösterebilirdim. Ne de olsa parayı o ödemişti, ilk adımı o atmıştı, her şeyi o yapmıştı ve zaten bu gece için kontrolü ele alamayacak kadar sarhoştum. Onun ukesi olabilirdim, doğrusu ondan oldukça hoşlanmıştım ve onunla her şeyi kabul edebilirmişim gibi hissediyordum.

    Biraz sonra kapıdan çıkarkan soğuk hava yüzüme çarptığında, ceketimin beni yeterince ısıtmadığına karar vererek kolunun altına girecekken durdum. Boylarımız hemen hemen aynı gibi görünüyordu, ama kolunu omzuma yürürken atacak olursa ona biraz uzun gelecektim. Bunun yerine elimi arkasından diğer omzunun yanına uzattım, onun eliyse belimdeki yerini bulmuştu bile. Böyle olmazsak dengemi sağlayamayıp düşebilirdim, ayrıca ona yakın olmak da hoşuma gitmişti.

    “Evin yakınlarda mı? Eğer değilse arabayla geldin demektir ve otoparkı arkamızda bıraktığımızı belirtmek isterim.” Cümlemi bitirmemin ardından kendime derhal susmamı söyledim, çünkü konuşmaya devam edersem daha da çok saçmalayacağımı hissediyordum. Evet, otopark ters taraftaydı ama bu yöne yürüdüğümüze göre tabii ki otoparka gitmiyorduk. Derin bir nefes aldım ve verirken çıkan buharın kayboluşunu izledim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Leonardo Hawkins
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Eski Kiralık Katil | Hobo guy
Leonardo Hawkins


Erkek Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 40
İş/Hobiler : İşsiz bu adam.
Lakap : Hobo guy.
Nereden : İngiltere

Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins Empty
MesajKonu: Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins   Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins EmptyC.tesi Ocak 08, 2011 6:26 pm

Onu kollarıma doğru çektim. Böyle yaptığım iyi olmuştu çünkü ayakta duramayacak haldeydi. Sıcacık elleriyle beni sardı.
“Hah, şaka mı yapıyorsun? Saçmalama. Yani, evime gitmem konusunda. Tabii ki seninle geliyorum.
dedi ve hemen ardından dudağıma kısa bir öpücük kondurdu. Bu öpücük ağzımda çok güzel bir tat bırakmıştı. Sonra benim kollarımdan ayrılıp ceketini almaya koyuldu. Fazlasıyla sarhoştu olduğu yerde duramıyordu bile. Ceketini sandalyeye koymuş olduğunu bile unutmuş olmalıydı. Komiğime gitmişti hafifçe gülümsedim. Gülümsememe sinirlenmiş olacak ki sert bir bakış attı bana. Bu bakışı bana nedense şirin gelmişti ama yine de beceriksizce yüzümden o gülümsememi silip ciddileştim. Bana doğru gelip elimi tutu. Birlikte el ele çıkışa doğru yürürken bir anda durdu. Karakterine bakılırsa benim önümden geçeceğini sanıyordum ama bana önünden gitmemi istermiş gibi bakıyordu. Bunun anlamı ne olabilirdi ki? Bayanlar önden gibi bir şey miydi bu yoksa benim üstünlüğümü kabul ettiğinin bir belirtisi miydi? Tam olarak bilmiyordum ama önden ben çıktım. Kapıyı açar açmaz dışarıdaki soğuk kendini belli etmişti. Gerçi ben ne soğuktan ne de sıcaktan etkilenirdim. Soğuk havalarda üşümek ya da sıcak havalarda terlemek konusunda bir sıkıntım yoktu ama o üşümüş olacaktı ki hemen benim kolumun altına girdi. O kolumun altına girdiğinde kötü bir gerçeği fark ettim. Benim boyum onunkinden az da olsa kısaydı. O da bunu fark etmişti anlaşılan ama pek bozuntuya vermemişti. Onun için önemli değilse aramızdaki boy farkı benim için de önemli değildi. Ama yine de aramızdaki boy farkı çok belli olmasın diye elimi omzuna koymak yerine beline doladım. Hem böyle onu daha yakındım ve onu daha rahat kavrayabiliyordum. Kalçalarına daha yakın olduğum kısmını da göz ardı etmemek lazımdı ama yaşadığımız bu romantizmde kalçalar konusunu hiç açmamak daha iyiydi. Eve gidene kadar sabretmem gerekirdi. Bir yandan da kendi kendime kızıyordum. Neden buraya arabayla gelmemiştim ki? Evim çok yakın olduğu için yürümek istemiştim zaten yaklaşık yüz metre sonra evimdeydik zaten.
“Evin yakınlarda mı? Eğer değilse arabayla geldin demektir ve otoparkı arkamızda bıraktığımızı belirtmek isterim.”
dedi üşümüş olmalıydı. Onu suçlayamazdım hava çok soğuktu. Yola baktım ama gecenin bu saatinde taksi bulmak da zordu. Ne yapacağımı bilemiyordum bu yüzden onu daha bir kolumla sarıp göğsüme doğru çektim. Öbür elimle de hemen bir sigara yakıp ağzıma götürdüm. Belki bana bu kadar sigara içtiğim için kızacaktı ama ne yapabilirdim ki huyum buydu. Bu simetri hastalığından bile daha zor bir hastalıklı benim için. Bağımlılık. Evet sigara bağımlısıydım.
'Arabamı yanıma almayı unutmuşum çok üzgünüm ama evim çok yakında zaten hemen gideriz ama senin için sorun olursa taksi bulmaya çalışırım ama taksi bulmak için zaman kaybedersek sen daha da çok üşürsün.'
dedim. Sesim net çıkmıştı ama içinde çok az bir suçluluk da vardı. Onun üşümesine neden olmuştum nasıl bir adamdım ben? Ama şu anda yapacak bir şeyim yoktu sadece üşümesini durdurmak için onu kendime sarmaktan başka. Onu adeta bağrıma basmıştım bir yandan da onu kendime doğru hırsla çekerken canının acımadığını ümit ediyordum. Üşümesin diye daha hızlı yürümeye başlayabilirdim ama bu da onu rahatsız ederdi bu sarhoşlukla tempoma yetişemeyebilirdi. Dağ yürüyüşü yaptığım için hızlı yürürdüm ne de olsa. Sigarayı elimden atıp ayağıma basarak söndürdüm ve onu kucağıma aldım. Hızlıca eve doğru yürümeye başladım. Bu hızla evime varmamız saniyeler sürerdi.

out: bundan sonra rpye benim evimde devam ederiz. Very Happy ama önce Thomas gibi kendime ev yaratmam lazım
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Rp - Tsukimori Keichi&Leonardo Hawkins
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tsukimori Keichi
» Leonardo Hawkins

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Yaoi RPG :: Her şey :: Tokyo :: Cafe ve Barlar :: ~~Nightmare~~-
Buraya geçin: