Yaoi RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yaoi RPG

Shounen Ai ve Yaoi....
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Shou

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Shou




Kadın Mesaj Sayısı : 17
Yaş : 32
Nereden : Ben bilmem beyim bilir u__u

Shou Empty
MesajKonu: Shou   Shou EmptyCuma Kas. 12, 2010 11:47 pm

Shou Balksz16
Adı:
Shou [Gerçek adı olunup olunmadığı bilinmiyor]
Soyadı:
Bilinen bir soyadı yok. Biraz da işi gereği soyadını gizleyerek kendi ve İzanagi'nin güvenliğini koruyor. Soyadı bilinmediğinden düşmanlarının izini bulması zorlaşıyor.
RP yaşı:
Yirmi dört. İzanagi'den bir yaş küçük olsa da onun yanında bazen ondan büyük ve olgun durabiliyor.
Kişiliği:
Shou diye çağrılan, gerçek ismi kimse tarafından bilinmeyen bu genç adamı tek bir sözcükle tanımlayabiliriz: Biraz. Biraz kısa boylu, biraz çirkin, biraz yakışıklı, biraz şüpheci, biraz dikkatsiz, biraz dinsiz. Biraz dinsizden ne mi kastediyorum? Neredeyse hiç kiliseye uğramaz ama cenaze, vaftiz ve evlilik törenlerine, hatta kendisi için yapılana bile gider. Şimdiye kadar bu evlilik törenlerinin ikisine gitti. Az kalsın üçüncüye de gidecekti. Genelde, pek de iyi kumaş sayılmaz. Biraz dürüst, biraz ahlaklı. Tek kelime ile çelişkilerle dolu çok karmaşık bir insan. Biraz güvenilir, biraz iyi. Tam sana onu betimlemeye çalışırken kendi evlilik törenine hazırlanışı gözümün önüne geliyor. Hayır, hayır tam o an değil, biraz öncesi. Tam evlilik töreninde evet demek zorunda kaldığı o an. Fena yakalanmıştı, çok fena... Peşine düşen bazı düşmanlarını atlatabilmek için sahte bir kimlikle Slovakya'da evlenmişti. Ama dur, hikayeye doğru yerden başlamadım. Önce Shou'nun tipini anlamalısın. Tipini diyorum çünkü böyle bir insanın kişiliğini anlamak çok zordur. Tabii kişiliği varsa. Sözün özü sonsuz maceralarla dolu bir yaşam. Tıpkı nehirlerin oluşması gibi. Binlerce dere birleşir ve sonunda Evrotas Nehri ortaya çıkar. İşte Shou Evrotas'ın ta kendisi.

İşte sana Shou'yu anlayabilmen için bir örnek. Mevsim yaz, cumartesi öğleden sonra, Yunanistan. Sana söyledim mi? Otuz sekiz derece vardı, dünya cayır cayır yanıyordu, her taraf toz duman ve Shou takım elbise, kravat giymiş, yakasında bir çiçek bekliyordu... Onu ben yaratmış olmama rağmen onu gördüğüm an kalakaldım.

Eğer unutmazsam bir gün sana onun gülümsemelerinden de bahsedeceğim ama şimdilik üstün körü geçiyorum. Anlaşılmaz. Hani kimya elementlerinin sayısı toplam doksandır deriz ya, eh Shou'nun gülümseyişi de buna benzer bir şey. Masum, kurnaz, sıcak, donuk, zeki, saf, alaycı, canice ve daha neler neler... Gülümsemesini anlatabilmek için sana doksan tane sıfat bulabilirim hepsi de Shou'ya uyar. Tam bir kimyasal karışım. Tabii Shou'yu daha iyi anlayabilmen için daha fazla ayrıntıya gerek var. Mozağiyi tamamlayan yaşamındaki bazı parçalar eksik. Ben Shou'nun yaşamını,binlerce renk ve şekilden oluşan bir mozaik gibi görüyorum. Kiliseler, genelevler, silahlar, suikastler, düşmanlar, kaçışlar, sahte belgeler, sahte kimlikler, kuşlar, ağaçlar ve deniz. Shou özellikle denizden uzak yaşayamaz. Zaten büyük ve güzel bir teknesi de var. Para yönünden sıkıntısı yoktur zaten Shou'nun. İnsanlar onu babasından kalan yüklü parayı yemek sanıyorlar ama babasına ondan kalan tek şey eğitimli bir suikastçi kimliği.Bu durumda elindeki tüm para da bugüne dek yaptığı suikastlerden geliyor. Ah, evet o bir suikastçi ama insanlar onu mirasyedi bir antikacı olarak bilir. Kim olduğunu çok iyi saklar. Saklamakta ve saklanmakta üstüne yoktur. Bir de yok etmekte. Ona bu yetenekleri ben verdim sonuçta.

Sana saatlerce Shou'nun bitmek tükenmek bilmeyen hikayelerinden söz edebilirim. Gerçekten de bu hikayeler bitmek tükenmek bilmiyor çünkü hayatında rastladığı, onu tekrar etkilemiş insanlara tekrar rastlıyor. Shou kolay kolay kimseyi bırakmaz ama onu tesadüfen tanıyanlar da ondan kolayca vazgeçmez, onu unutmaz ve özellikle de ondan nefret etmezler. Sana en büyük kötülüğü yapsa bile onu mutlaka affedersin. Belli bir uzaklıktan görebilirsen, Shou'nun bütün davranışlarını anlar, kabullenirsin tıpkı İzanagi gibi. Onu taparcasına sevmen de böyle açıklanabilir. Bu tam olarak taparcasına sevmek değil, sadece hayranlık da değil. Şaşkınlık, hayranlık biraz da kıskançlık. Belki. Uygun sözcüğü bulamıyorum. Ama ne olursa olsun bu adam sihirli bir şeyler yayıyor etrafına. Etrafındakileri büyülüyor.

Hayatın ne kadar önemli olduğu konusunda birilerini inandırmaya çalışıp, bu görüşümü destekleyecek kanıtlar aradığımda, tıpkı şu anda sana anlattığım gibi Shou'nun hikayelerini anlatmaya başlarım. Ama birisini hayatın içinde saklı olan tehlikeli yollardan korumak istediğimde de yine Shou'nun hikayelerine başvururum.Yani Shou benim için hem örnek alınması gereken hem de kaçınılması gereken biri. Kısacası, yıkıcı, öldürücü bir kişi diyebilirim.

Rp partneri:
AİSU İZANAGİ
Rp örneği:
RÜZGÂRIN UĞULTUSU, SIĞ SULAR

”Veeeraa!” Kulağına fısıltı halinde gelen ses öyle büyüleyiciydi ki, tıpkı müzik gibiydi. Armoni gibi, melodi gibiydi. Kimin sesiydi bu? Birinin sesine benziyordu; kendi sesine. Kendi kendine seslenemezdi ki? Gözlerini hafifçe araladı. Midesi yanıyordu sanki. Derin derin solumaya başladı, gözlerini tamamen açmaya çalıştı. Esen hafif rüzgâr tüm vücudunu okşuyor, ürpermesine neden oluyordu. Çıplaktı. Çırılçıplaktı ve bunu anlamak için üzerine uzandığı –ya da yatırıldığı dersek daha iyi olur- tahta zeminin vücudunun çeşitli yerlerine batan kıymıklarına gerek yoktu. Zaten kıymıklar da vücuduna değil ruhuna batıyordu, kalbine. Neredeydi? Başında duran ve kendi sesine sahip kişi kimdi? Neden yattığı yerin hareket ettiğini hissediyordu? Neden çıplaktı ve en önemlisi kim getirmişti onu buraya? Garip bir biçimde korkmadığını fark etti ve bulanık gören gözlerini ovalayarak doğruldu. Başında duran sarı saçlı kızı görünce ister istemez şaşırdı ve oturduğu yerden geri çıktı. Zaten bulundukları sal çok küçüktü. Kız ise kendisinden başkası değildi. Başak renginde uzun saçları, iri, parlak, yeşilimsi ela gözleri, dolgun kırmızı dudakları… Evet, bu kız ta kendisiydi. Yine de hala korkmuyordu, korkamıyordu. Çıplak vücudunun mahrem yerlerini eliyle örtmeye çalıştı önce fakat hemen vazgeçti bu aptalca fikirden. Etrafına baktığında şaşkınlıktan az kalsın küçük dilini yutacaktı. Gökyüzü masmaviydi, tek bir bulut yok ve deniz… Uçsuz bucaksız, sonu görülmeyen belki de olmayan sığ sular. Hiç hareket yoktu. Canlı yaşamına dair kendilerinden başka hiçbir şey… Ne gökyüzünde görmeye alışkın olduğu kuşlar ne de denizde ufacık bir kıpırtı, bir dalga… Etrafa bakmayı kesti ve bulunduğu sala bakmaya başladı. Derme çatmak, gelişi güzel odun ve tahta parçalarının birleştirildiği bir saldı işte. Eski bir şey olduğu belliydi ve Vera bu aptal salın içinde terk edilmişti tanrı tarafından. ”Tanrı hala cennette!” dedi ‘öteki’ Vera –biz bu saatten sonra ona Darcey diyelim- sanki düşüncelerini okumuşçasına. Ona baktı bu sefer, kendisi olduğuna inanmayarak, inanamayarak. O da çıplaktı ve Vera’ya gülümsüyordu. Tatlı, anaç ve bilgiç bir tebessümdü bu. ’Her şey yolunda.’ der gibiydi gözleri. Nedense huzur duyduğunu hissetti, bundan dolayı kendinden utanç duydu. ”Kimsin sen? Neden buradayım? Neler oluyor?” Sesinde annesini kaybetmiş küçük bir çocuğun çaresizliği vardı. Acıyordu içi ya da acı sandığı bu şey kendi içindeki karanlığı keşfedişti. Evet, kendi içindeki karanlığı keşfetmişti. Acemisiydi ama henüz karanlığın. Alışacaktı zamanla ona da. Darcey ise gülümsemesini hiç silmedi, sadece gözleri hafifçe kısıldı ve sefil bir yaratıkmışçasına baktı Vera’ya, kendine. Acıyordu ona, belliydi bu. Hiçbir şey bilmeyen, yeteneklerinin ve yapabileceklerinin farkında olmayan, sürekli tanrıdan bir şeyler bekleyen fakat beklentilerini gerçekleştirmek için kılını bile kıpırdatmayan zavallının tekiydi. Evet, hep beklemişti Vera, hiç çabalamamış. Belki bu yüzden terk etmişti onu tanrı. Vera’ya doğru hamle yaptı Darcey ve hemen karşısına bağdaş kurarak oturdu. ”Rahatla! Burada bizbizeyiz!” dedi içten bir sesle Darcey. Vera, başını tamam anlamında salladı ve tek kelime etmeden toparlanmaya çalışarak aynı şekilde bağdaş kurdu. Karşı karşıyaydılar, ikisi de aynıydı, tamamen. Öyle ki aynadaki yansımasına bakıyor gibi hissetti kendini. ”N-Nasıl?” diyebildi güçlükle karşısında duran kendisine bakarken. Aslında aynı değillerdi tamamen. Görünüş açısından belki ama karakterleri farklıydı. Vera’nın temiz bir kalbi varken Darcey hastalıklı bir ruha sahipti. Siyah fon üzerinde yaşanıyordu hayatı fakat herkes o siyahı gökkuşağının yedi rengi olarak görüyordu. Karanlık ruhuna, benliğine işlemişti, bütün olmuştu onunla. Darcey, kolunu uzatarak omzundan tuttu Vera’yı. Zavallı Vera çıplak omuzlarına dokunulunca irkilse de sesini çıkarmadı. Yavaş yavaş vücuduna yayılan sıcaklığı hissetti. ”Çıplağım…” deyiverdi aniden duygusuzca Vera. Darcey yine gülümsedi ve eli çıplak omuzlardan aşağıya kaydı, koldan düştü ve eli tuttu. Vücut pürüzsüz ve kadifemsiydi. ”Çıplak olduğunu kim söyledi?” Vera şaşkınlıkla dudaklarının hafifçe aralandığını hissetti. ’Ne biçim bir soru bu?’ diye düşündü şaşkınca. Fakat bunu düşünmesiyle Darcey’in cevabını duyması bir oldu. ”Cevabı olmayan bir soru!” Bu cevap üzerine daha da şaşırdı hatta korktuğunu hissetti. Nasıl oluyordu da düşüncelerini okuyordu? Darcey ise Vera’nın aksine soğukkanlı görünüyordu ve başından beri yüzünden silinmeyen gülümsemesi sinir bozucu olmaya başlamıştı. Şen bir kahkaha attı Darcey. ”Unuttun mu? Ben senim, sen de ben! Beyninin içindeyim, ruhunun en gizli köşesindeyim. Ben senin hep bastırdığın karanlığında doğdum Vera. Ben senim, sadece daha karanlık daha ürkütücü daha tehlikeliyim. Hep yapmak istediğin ama korktuğun için yapamadığın şeyleri yapan kişiyim. Güven bana, ikimiz dünyayı bile değiştirebiliriz.” Oturduğu yerden hareket bile edemedi. Sadece bakıyordu Darcey’e, şaşkın, ürkek ve gerçek bir zavallı gibi. Yutkundu zorlukla ve elini çekti hemen onun elinden. ”Ne diyorsun sen? Bu soru üzerine nihayet Darcey’in yüzündeki gülümseme silinmişti. Vera’ya biraz daha yaklaştı. Burun burunaydılar. ”Yapmak isteyip de korktuğun için yapamadığın onca şey vardı ya, daha sonra bir sabah uyandığında garip bir biçimde hepsini yaptığını görüyordun… İşte onların hepsini sen değil, ben yaptım! Gözlerinin fal taşı gibi açıldığını fark etti ve gözyaşları hücum etti. İki yıl önceki komşusunun kedisi geldi aklına. O aptal kediden nefret ederdi ve daima öldürmek isterdi. Bir de ismi vardı, kendisi gibi aptalca; Mr. Dickles. Bir sabah komşuları yaşlı Bayan Smith’in sesiyle uyanmıştı ve bunak kadının kedisinin leşi onların arka bahçesindeydi. Doğal olarak kimse kabullenmedi onu öldürme iddialarını. Vera da… İnsan yaptığını hatırlamadığı bir şeyi nasıl kabullenebilirdi ki? ”Mr. Dickles… Nasıl yapabildin? O ve diğer şeyler?! Argghh… Nasıl? Nesin sen?” diyebildi güçlükle. Sanki bu sözler kıza birer iltifatmış gibi onu tekrar gülümsetmişti. ”O aptal kediden ikimiz de hoşlanmıyorduk. Sen işinin bitmesini istiyordun, ben yaptım. SEN İSTEDİN! Hala anlayamadın mı? Ben senim! SEN! Bir başkası değil. Seni istiyorsun ben yapıyorum! Bu kadar basit… ”Hayır, hayır! Sen ben olamazsın!” diye feryat ederken Vera Darcey onu susturdu ve gözlerini kapattı. Nedensizce hiçbir şekilde karşı gelmiyordu. ”Sakın korkma ve beni bekle. İhtiyacın olduğunda yanında olacak tek kişi benim!”
/CUUPP\
Vücudu yavaş yavaş batarken sığ sulara hareket etmiyordu, edemiyordu. Korkmuyordu da, Darcey öyle demişti ya. Hem beni bekle dediğine göre o da gelecekti. Yalnız işin garip bir yönü vardı; Vera yüzme bilmezdi. Denizi severdi fakat korkardı girmekten hep. Yine de şimdi bunu pek önemsemiyordu ve garip bir biçimde denizin altında nefes alabiliyordu. Aniden açtı gözlerini. Karanlık, hiçbir canlı belirtisi olamayan deniz… Balık mı olmuştu? Hayır, imkânsızdı bu! Gözlerini kapattı tekrar. Sıkıca yumdu. Denizin dibini boylarken hiçbir şey düşünemiyor, nefes alabiliyor ve korkmuyordu. Gözlerini tekrar açtığında bir banyodaydı. Kırık fayanslar, kirli yerler, çamurlu lavabo, küvet demeye bin şahit isteyen bir küvet bozuntusu…Küçücük bir banyoydu burası. Berbat kokulu, klozeti tıkanmış... Hala çıplaktı ve bastığı yerin pis olması onu huzursuzlandırıyordu. Tek sorun o da değildi. Soğuktu ve üşüyordu. Islak olan vücudundan damlayan sular yerdeki fayansa düşüyor ve çıkan ‘pıt pıt’ sesleri Vera’yı deli ediyor, huzursuz ediyordu. Loş ortamda aniden omzunda bir el hissetti ve irkilerek döndü. Darcey’le karşı karşıya geldiklerinde ‘öteki’ kendinin yüzünde sadistçe bir gülümseme gördü. Omzundan çekilen el nereye gideceğini çok iyi bilerek lavabonun hemen sağ üstündeki elektrik düğmesine gitti. Işık gözüne çarptığında önce hafifçe kısıldı gözleri fakat zamanla alıştı. Zaten ışık da kesik kesik yanıyor ve fazla aydınlatmıyordu. Darcey kendisine merakla bakan Vera’yı tuttu tekrar omuzlarından ve arkasını çevirdi onun. Küvetin hemen üstünde, tavana ayaklarından asılmış olan baygın adamı gösterdi. Vücudunda işkence gördüğüne dair kanıtlar, yer yer kan ve morluklar vardı. Vera çığlık atmak istedi fakat Darcey eliyle kapatıyordu ağzını. ”Şimdi dediklerimi iyi dinle ve hemen uygulamaya başla. Sakın sesini çıkarma ve küvete gir! Ardından bekle ve tekrar ediyorum, sesini asla çıkarma! Bu sadece bir aşama. Arınman için… Kulağına fısıldadığı sözlerden sonra ellerini hafifçe gevşetti ve Vera’nın bağırmayacağından emin olduktan sonra tamamen bıraktı. Vera ise tek kelime etmeden Darcey’in dediklerini yapıyordu. Sanki onun sözleri büyülüymüş de Vera’yı her dediğini yağmaya ikna ediyormuş gibi. Küvete girdi ve korkuyla bekledi. O esnada Darcey, nereden aldığını göremediği uzun bir bıçakla küvetin yanına yaklaşmıştı. Küvetin içindeki genç kız şaşkınlıkla neler olacağını bekliyordu. Hem korkuyor hem de merak ediyordu. İstiyor muydu? Evet, kesinlikle… Ne olacaksa olsundu artık. Darcey hafifçe parmaklarının ucunda yükselerek baygın olan adamın kuyruk sokumuna dayadı bıçağı ve acımasızca bir anda omuriliğine kadar kesti. Vera o anda fark etti, onun babası olduğunu. Yine de kılını bile kıpırdatmadı. Sevmezdi babasını, zaten babası da Vera’yı sevmezdi. Yüzüne birkaç damla halinde düşen kan nedense bütün korkusunu almıştı. Hâlbuki kan tutardı onu, nefret ederdi kandan. Darcey’in dediği gibi arınıyordu. Ardından gözlerini kapattı ve o berbat sesi duydu. Gözlerini tekrar açtığında sanki duşun altındaymış gibi kan akıyordu vücuduna. Başını hafifçe yana çevirdi ve babasının kopmuş başını gördü, aldırmadı. Akan kanın altında yıkandı sanki duş alıyormuş gibi. Saçlarını, vücudunu, mahrem yerlerini… Her yerini yıkadı, kutsanıyormuş hissine kapıldı. Küvet dolduğunda Darcey ona uzanmasını söyledi. Yaptı, küvete uzandı boylu boyunca. Arınıyordu, arındığına inanıyordu. Darcey de başında diz çöktü ve ellerini birbirini kavuşturarak bir şeyler söyledi, anlayamadığı. ”Kirlenenleri gören gözlerin sahibisin, oluk oluk kan çağıranları, toprağa kana boza yazanları, beyinsizliğin ve pisliğin göbeğinde, gerçeğe bir nebze olsun yakınlaşmayanları -ki gerçeğe yakınlaşmanın bilinmediği beyinler bunlar. Onlar ki unutanlar özlerini, onlar ki ibadetlerine dâhim mutlaklıklar döşeyenler, onlar ki katılığın ortasında kap katı, akı' nedir bilmeyenler. Ve lanettir ki seni isterler; bedenen ve ruhen. Cehennem sensin…” Anlamlı geliyordu tüm bu sözler Vera’ya ama gerçekten anlayamıyordu. Ne demek istediği onun için büyük bir soru işaretiydi! Göz kapaklarının ağırlaşarak indiğini hissetti. Sıcakkanın içinde yatarken bunların gerçek olup olmadığını düşündü ve aynı anda beyninde kendi sesi yani Darcey’in sesi yankılandı. ”Tabiî ki de gerçekti! Bu her zaman gördüğün rüyalardan değil. O rüyalar sadece başlangıçtı, bir kehanet… Sana olacakları haber veriyordu. ” Aniden bir şey tarafından çekildiğini hissetti ve burnuna keskin bir koku geldi. Aynı zamanda ittiriliyordu kan dolu küvette. Gözlerini açtı korkuyla, kırmızı kandan başka hiçbir şey görmüyordu. Sadece boynunda bir el; Darcey’in eli. Bir de onun sesi. ”Geri dönmene yardımcı oluyorum sadece, tatlım. Yalnız dediğim gibi bunların hiç biri rüya değildi. Korkma, her zaman senin ruhunda olduğumu biliyorsun. İhtiyacın olduğunda sana yardım edeceğim!” Gözleri yavaşça kapandı ve aynı anda ağabeyinin sesini duydu cızırtı gibi. Kapanan gözlerini hafifçe araladı ve başucunda kendisine gülümseyen Jared’le karşılaştı. Zoraki bir şekilde o da gülümsedi. “Hadi sevgili kardeşim. Uyan daha gecemiz çok uzun. İğne ipliğini hazırla birazdan dikmeye başlayacaksın. Ve vasiyeti yere getirmeye büyük katkılarından dolayı büyükbabam sana minnettar kalacak.” Başını kaldırdı önce ve ardından doğruldu tamamen. ”Bana minnettar kalacağını pek zannetmiyorum, o bunağı az deli etmemiştim.” Küçük bir kahkaha attı. Ağabeyi çoktan başından kalkıp Chris’in yanına geri döndüğünde Vera da düşünüyordu. Kendini toparlamaya çalışıyor ve az önce baygınken yaşadıklarını düşünüyordu. Ağzında hala bakırımsı bir tat vardı. Yüzünü ekşitti ve ayağa kalktı. Testere sesi arasında kollardan biri bedenden ayrılırken o dikiş malzemelerini hazırlamış ve ürpererek Jared’in yanına gitmişti. Testerenin o boğucu sesinin arasında bir ara belli belirsiz ağabeyinin ”Ondan hoşlandıysan ona bir veda öpücüğü verebilirsin kardeşim. Merak etme ısıramaz felç durumda şu anda.” dediğini duydu ve yüzünde güzel bir tebessüm belirdi. Evet, etkilenmişti Chris’ten ve itiraf etmeliydi ki ilk kurbanın o olması Vera’yı üzmüştü. Yine de gelip geçici bir üzüntüydü bu. Hayatında ki tek kalıcı erkek Jared, ağabeyiydi. ”Olabilir! diye kestirip atarken çoktan ağabeyinin işi bitmiş, kendisi başlamıştı dikiş işine. Yalnız bir ara kendisini yine kötü hissetti ve durdu. Jared o esnada diğer hazırlığı yapmakla meşguldü. Gözlerini kapattı bir anlığına ve o sesi duydu yine. Kendi sesi, Darcey’in sesi… ”Benim yapmama izin ver! Dayanamayacaksın! diyordu. Ses tok ve duygusuzdu. ”Hayır, Jared’e söz verdim, bu işi kendim yapmalıyım!” diye cevap verdi düşüncelerinde sertçe fakat yanıt geç kalmadı ”Ben senim, unuttun mu? Biz aynıyız, senin verdiğin söz benim sözümdür ve Jared… O ikimizin de ağabeyi!” Çaresiz teslim olduğunda Darcey’e bir şeylerin onu yine çektiğini hissetti. Bağnaz beyin hücrelerinden alev alev yükselen bir şeyler vardı. Zihnine çekiliyordu, gizli odasına. Kimsenin bilmediği o en değerli ve gizli arzularını sakladığı yere. Vera o odada dinlen dursun bedeninde tekrar gözleri açıldığında yüzünde sadistçe bir gülümseme vardı. Darcey, güzel şeytan, en bakir düşünceleri bile birer ölüm fermanına çevirebilen iblis… Dikiş işlemine tekrar başladığında yüzündeki gülümseme büyümüştü. Her defasında, iğneyi her deriden geçirişinde yayılıyordu. Yavaş halletmeye çalışıyordu elinden geldiğince. Zevk ala ala, tadını çıkara çıkara… Fakat aynı zamanda elini çabuk tutması gerekiyordu. Dikiş dikmesini severdi Vera ya da Darcey –fark etmez sonuçta ikisi de aynı- Oyuncak bebeklerine kıyafetler dikmeyi severdi çocukluğunda, şimdi ise kıyafetlerini kendi tasarlıyordu. Elbette arada Jared’in kıyafetlerine de el atmıyor değildi. Severdi Jared’i, hem de dünyada ki her şeyden herkesten çok. Dikiş işi bittiğinde Chris’in inildemeleri azalmıştı ve onun her inleyişi Darcey’e müzik gibi geliyordu. Klasik müzik gibiydi, insana huzur veriyor ve çabuk toparlanmasını sağlıyordu. Eğildi hafifçe Chris’e doğru ve dudaklarına ne uzun ne de kısa sayılabilecek tatlı bir veda öpücüğü kondurdu, tıpkı ağabeyinin izin verdiği gibi. ”Elveda!” Sesindeki sevinç bariz bir şekilde belliydi. Evet, üzülüyordu belki onun gibi birisinin böyle bir sonla gözlerini yummasına ama tatmin olmuştu sadist duyguları. Açlığı yatışmıştı ama şimdilik. Yeniden acıkacaktı, kanun böyleydi. Jared etrafı toparlamış ve Chris’e doğru bir hamle yapmıştı ki tam o esnada Darcey onun gözlerini açtı. Görmek istiyordu o gözleri ve onunda görmesini istiyordu –artık ne kadar görebilirse- Jared bir şeyler söylüyordu ama duyamıyordu Darcey onu. Kaybolmuştu gözlerde, dudaklarda… Onun acı çeken ifadesi zevk veriyordu Darcey’e. Tam o esnada ağabeyinin tatlı ama aynı zamanda sert sesini duydu. Çok iyi iş çıkarmışsın. Ceset burada kalacak. Burayı temizleyelim ve bir an önce gidelim.” Önce etrafı temizlediler birlikte. Daha sonra Darcey özellikle Vera’nın kusmuk lekesini temizledi, iyice, bastıra bastıra. En ufak bir kanıt, DNA izi bırakmak istemiyorlardı. Ardından da birbirlerini temizlediler özenerek. Her şey hazır olduktan sonra Jared hazırlanmıştı hediyeyi götürmek üzere. Darcey de Jared hediye paketini götürürken eşyaları ve çöpleri toplamış, depodan çıkarak arabaya yönelmişti. Tüm malzemeleri arabanın garajına koyduktan ve bagajın kapağını kapattıktan sonra nefesinin kesildiğini hissetti. Vera ise tüm bunlar yaşanırken olan biteni uzaktan izlemişti rüya görür gibi. Darcey gidip de Vera geri geldikten sonra yutkundu ve ön tarafa oturarak Jared’in gelmesini bekledi. Baloya katılmak istiyordu aslında, kendi okulunun balosuydu ve bunun için kıyafet bile getirmişti yanında. Yine de hem bugün Jared’i yalnız bırakmak istemiyordu hem de çok yorgundu. Olanlar oldukça ürkütücüydü fakat Vera garip bir şekilde çok normal karşılıyordu her şeyi. Ne de olsa arınmıştı ve karanlığın bir parçası olmuştu. Ağabeyi geldiğinde tek kelime konuşulmadı ve araba son sürat eve doğru yol aldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Shou




Kadın Mesaj Sayısı : 17
Yaş : 32
Nereden : Ben bilmem beyim bilir u__u

Shou Empty
MesajKonu: Geri: Shou   Shou EmptyC.tesi Kas. 13, 2010 12:29 am

L E J A N T

Shou Balksz21
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Attila Qinghai--




Kadın Mesaj Sayısı : 105
Yaş : 38

Shou Empty
MesajKonu: Geri: Shou   Shou EmptyPerş. Kas. 18, 2010 2:33 am

Bu karakterlerle rp yapmayacağız belki ama gene de ekle beni xD belki rplerinde işlersin belli mi olur?

Kanımca Attila Shou'nun büyüleyici özelliğini ilginç buluyor. Karmaşık yapısı, sıradışı hayatı, katliamdan ve acı çektirmekten aldığı zevk Tokyo'da ona rast geldiğinde ilgisini çekiyor ve peşine düşüyor vampir yeteneklerini kullanarak, hissettirmeden. Sonra Shou'nun bir aşka tutulduğunu fark ediyor, umutsuz, korkunç bir hastalık gibi olduğunu düşünüyor bunun. Onun gibi bir canavarın nasıl olur da bir insan gibi sevebildiğini aklı almıyor. Yani çok da yeni gelmiyor ama bu sefer çözmek istiyor. İçine girdiği bir pub'da yanına oturup gizlenme gereği bile duymadan inceliyor Shou'yu. Shou neye baktığını sorduğunda da bir içki ısmarlıyor ona. Ve kendini tanıtarak -ne de olsa hakkında tek bir kayıt bile yok, gerçek adını kullanmakta sakınca görmüyor- konuşmaya başlıyor. Shou belki sohbetin sonunda bir şeyler olacağını sanıyor ama Attila merakını tatmin eder etmez o başka bir yöne bakarken aniden kalkıp gidiyor. Bir daha onu görmüyor Shou ama aklından da çıkaramıyor. Zira onun bakışlarında kendininkine yakın bir vahşeti görüyor. Deli deliyi tanır misali. Ayrıca içkisine dokunmamış olması da merakını ayrıca cezbediyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Shou




Kadın Mesaj Sayısı : 17
Yaş : 32
Nereden : Ben bilmem beyim bilir u__u

Shou Empty
MesajKonu: Geri: Shou   Shou EmptyPerş. Kas. 18, 2010 7:44 pm

Enee eklerim s.s
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Shou
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Yaoi RPG :: Her şey :: Karakterler-
Buraya geçin: